PARİS GÜNLÜĞÜ: PARİS'TE 2 GÜN NASIL GEZDİM?

Temmuz 11, 2017


Benim için sanırım hayatım boyunca yazmış olacağım en anlamlı yazılardan biri olacak bu. Çocukluğumdan beri elimde gazeteden koparmış olduğum tur şirketinin reklam afişi, elimde anneme "Anne annee, Paris'e gidelim, Disneyland'e gidelim anneeğğ" diye zırlandığımı o kadar net hatırlıyorumki. Annem de tabi her ne kadar istese de, o zamanki şartlar nedeniyle kibarca hep geri çevirirdi beni. İlerde bir gün yurtdışına çıkarsam, ilk gideceğim şehir Paris olacak, diye kendime söz verdim. Öyle de oldu. Çok uzun süren bir tatil olmasa da geçirdiğim en keyifli anlardan biriydi. 



Ziyaretimiz 3 gün sürdü, fakat 2 gün gezebildim şehri. Neden diye soracak olursanız, şehre ayak bastığım ilk gün uçakta oluşan bir rahatsızlık nedeniyle otel odasından dışarı adım atamadım. Benim için felaket bir durum olmuştu evet. Paris'tesin ve otel odasından dışarı çıkamıyorsun. 1 günüm çöpe gitti... Neyse ki ertesi gün kendimi toparlayabildim ve 2 gün boyunca şehri hunharca dolaştım. Tur şirketiyle gittim; fakat panaromik şehir turu yapmaları haricinde rehberle gezmedim. Şehri kendim keşfetmek ve tura bağlı olmak istemiyordum. Benim şansıma Paris paskalya bayramı olmasına rağmen hiç kalabalık değildi. Gelin size neler yaptım anlatayım...

 

1.Gün

Paris'e ayak basmamızla birlikte tur şirketi bizi karşılayıp şehirde: Champs Ellysees, Zafer Takı, Pont Alexandre III köprüsü, Eyfel Kulesi, Concorde Meydanı, Pantheon, Opera Meydanı gibi yerleri gezdirdi. Panaromik şehir turumuz 1 saat sürdü. Ardından otelimize yerleştirdi bizi. Eh biz de doğal olarak -kardeşimle gittik bu arada- 1-2 saat dinlenmek istedik otelde. Fakat o da ne? Bir mide bulantısı? Gerisini anlatmaya yüreğim dayanmıyor... 




2.Gün

Neyse ki sabah cin gibi uyandım da, uyanır uyanmaz soluğu Trocodero Meydanı'nda aldım. Trocodero Meydanı, Eyfel Kulesi'ni gözlemleyebileceğiniz en iyi yer. Eğer ulaşımı metro yoluyla sağlayacaksanız bu durakta inmeniz en iyi seçim olur. Pariste.net sağolsun, seyahatim ile ilgili ne planladıysam bu site sayesinde. Trocodero Meydanı önerisini kendilerinden öğrendim, yoksa metrodan Bir Hakeim Köprüsü'nde inmeyi düşünüyordum.

Trocodero Meydanı'nda biraz vakit geçirmemizin ardından Eyfel Kulesi'ne çıkmaya karar verdik. Şansımıza hızlı ilerleyen bir sıramız vardı; çünkü çoğu insanın aksine -1,2 saat sıra bekleyenler oluyormuş- maksimum 15, bilemediniz 20 dakika sıra beklemişizdir.



  • 22 Nisan 2017 tarihinde Eyfel Kulesi'ne çıkış ücreti 11€'ydu. Asansörle 2. kata çıkacaksanız dilerseniz ücretsiz bir şekilde 1. kata inebiliyorsunuz. Eğer kulenin tepe noktasına çıkmak isterseniz 2. katından tekrar bilet alıp sıraya girmeniz gerekiyor. Vakit kaybı olacağı için ben gerek duymadım, 2. katın manzarası gayet iyiydi. -3. katın yüksekliğinden fenalık geçiririm diye de biraz çekinmedim değil açıkçası.-
  • Biletinizi Eyfel Kulesi'nin web sitesinden temin ederseniz hiç sıra beklemiyorsunuz. Zaten iki ayrı giriş bölmesi vardı: internetten alanlar ve almayanlar, diye. Online bilet alanlar VIP muamelesi görüyor adeta. Link: http://ticket.toureiffel.fr
Eyfel Kulesi'nde yaklaşık 1 saat vakit geçirdikten sonra etrafında yine biraz oyalanıp, metroyla Champs Ellysees (ŞANZELİZE) Caddesi'ne geçtik. Kısıtlı zamanımız olduğu için mağazalarda uzun süre vakit geçiremedik tabii, ancak gidecek olan makyaj severlere, orada hayatım boyunca görmüş olduğum en büyük Sephora mağazasının olduğunu, mutlaka ama mutlaka uğramaları gerektiğini söylemeliyim. İçinde kayboldum adeta dolaşırken, gözlerim döndü.




Champs Ellysees'nin ardından rotamızda Saint Chapelle Kilisesi ve Notre Dame Katedrali vardı. Buraya ulaşmanız için metro yoluyla Cite adasının durağına gelmeniz gerekiyor veya yürüyebilirsiniz, tercih sizin. Biz metro yoluyla ulaşımı sağladık. Saint Chapelle Kilisesi ve Notre Dame Katedrali'nin içerisini malesef çok sıra olduğu için ziyaret edemedim. Bu deneyimi bir sonraki Paris seyehatime saklıyorum. Eyfel Kulesi ve Louvre Müzesi'nden daha fazla sıra vardı, abartmıyorum. 




Gün adeta bitmiyordu ki, Notre Dame Katedrali, Paris'in Nişantaşı'sı sayılan Saint Germain ve Saint Michel bölgelerine yakın olduğu için, yürüyerek bu caddeleri ziyaret etmeye gelmişti sıra. Kim istemezdi ki Cafe de Flore'da akşamüstü kahvesini içmeyi? Ancak haftasonu kalabalığından cafeye adım bile atamadım. Bu da biraz yürek burkucu oldu benim için. 




Saint Germain'de müthiş lezzetli çikolatalar ve makoranlar satan şirin bir pastane vardı. İsmi de "Larnicol". Mutlaka gitmenizi öneriyorum. Laduree'da Euro kuru 4 TL olmuşken 1 adet makarona 5€ vermeye hiç gerek yok. 
Adres: Saint Germain 132. Bulvar 




Seyahati  kardeşimle birlikte gerçekleştirdiğimizden bahsetmiştim. Beni kırmayıp 2730 kilometre yol geldiği için kendisine karşı bencillik etmek istemedim ve birlikte Paris Saint Germain takımının stadyumunu (Parc des Prince) ziyaret etmeyi kabul ettim. 

Eyfel Kulesi'ni izlemekten asla sıkılmıyor olacağız ki, akşam ışık gösterilerini izlemek üzere rotamızı yine aynı istasyona çevirdik. Günün açlığını Carrefour'dan aldığımız sandviçlerle giderebildik. Ayrıca kulenin ışık gösterilerini izlerken akşam yemeği yemek de çok zevkli oluyor. Mutlaka lüks bir restorana gitmeye gerek yoktu. Cumartesi akşamı olmasına rağmen ortam çok tenhaydı. Caddebostan Sahil bile daha kalabalıktır emin olun

Işık gösterileri için çok büyük beklentileriniz olmasın. Genelde özel bir etkinlik olmadıkça, her saat başı olmak üzere 5 dakika sürüyor. Bizim gittiğimizde de özel bir etkinlik olmasa da, yine büyüleyiciydi. Zaten ışık gösterisi olmasa bile, Eyfel'in ışıklandırılmış hali bile hipnotize olmak için yeterli.


3. Gün




Paris'e gelmişken Louvre Müzesi'ne kısa da olsa bir ziyaret etmemek olmaz dedik ve sabah ilk soluğumuzu burada aldık. Müzenin eskiden kraliyet sarayı olduğunu hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum...




Yapının mimarisi ve müzenin kendisi, kelimelerle tarif edilmeyecek kadar kusursuzdu. Biletlerimizi gişeden 15 Euro'ya satın aldık ve çok fazla sıra beklemeden müzeye giriş yaptık. 



Mona Lisa ve Rönesans tablolarını görmek istiyorsanız zaten müzeye girdiğiniz andan itibaren yön tabelaları sizi oraya yönlendiriyor. Açıkçası söylemeliyim ki, şehre 2 günlüğüne geldiğim için 3 saatten fazla vakit geçiremedim orada. Görülmesi gereken en önemli tabloları ziyaret edip, çok geçmeden soluğu tekrar Champs Ellysees, ardından Montmarte Tepesi ve Sacre Coeur Bazilikası'nda aldım. 




Sacre Coeur Bazilikası, Montmarte Tepesi'nde bulunan, Eyfel Kulesi'nden önce, Paris'in en yüksek tepe noktası. Kiliseden içeriye girdiğimizde göz kamaştırıcı ambiyansıyla bambaşka bir atmosfer karşıladı bizi. İçeride konuşmanın yasak olduğu ve yüzlerce turistin de oraya akın ettiği düşünülürse, dua eden insanlardan sürekli "şşşş" sesleri geldiğini söylersem şaşırmazsınız değil mi? Dipnot olarak söylemem gerekirse de, içeride video ve fotoğraf çekmenin yasak olduğu her yerde belirtiliyor. Buna rağmen, herkes fotoğraf ve video çekmesine rağmen kimseden ses çıkmıyor. Merak eden olursa, kiliseye giriş tabiiki de ücretsiz. Sonuçta aktif bir dini nokta.

Montmarte Tepesi'nden bahsedecek olursak, şehri gözlemlemek açısından muazzam bir bölge diyebilirim. Özellikle tepedeki meydanın, Eyfel Kulesi'nden ekstra daha kalabalık olduğunu fark ettiğimde fazlasıyla şaşırmıştım. Şehirdeki gençliğin aktığı merkez nokta adeta. Giden arkadaşlarımın bahsettiği ve benim de görmüş olduğum üzere, kilisenin önünde kusursuz bir şekilde pole dance yapan bir sanatçıya rastlarsanız şaşırmayın, sadece onu izleyin ve bittiğinde onu gönlünüzce alkışlayın. Fazlasıyla hak ediyor...

Ufak bir dipnot daha: Montmarte Tepesi'ne çıkarken sizi ilk olarak Ressamlar Tepesi karşılayacak. Orada mutlaka krep yiyin ve bir ressama resminizi çizdirin. Pazarlık yaptıklarını duymuştum; fakat hiçbirisinden teklif almadım. Çünkü fazla vaktim yoktu ve gün batımını Montmarte Tepesi'nden Paris'i izleyerek geçirmek istemiştim. Burada fazla vakit geçiremediğim için, içim buruk olarak ayrıldım bölgeden. Neyse ki üzülmeye gerek yok, Paris'e daha çook gelmeyi düşünüyorum...

Montmarte ziyaretimizin ardından son soluğumuzu tekrar en büyük aşkım Eyfel'de aldık. Zaten çevremdeki çoğu insan benimle dalga geçti, sen sadece oraya Eyfel'i görmeye gitmişsin, diye. Gayet de öyle. Eyfel'i bir daha kimbilir ne zaman göreceğim ki? Tabiki de akşam vaktim kaldığında ışık gösterilerini izlemeye geleceğim. Zaten 3 günlüğüne gelmişim şunun şurasında. 1 günüm de otel odasında geçti. Beni sinirlendirmeyin.. 

                                                                  --------------------
Ulaşımı Nasıl Sağladık?
Birazcık da olsa ulaşımı nasıl sağladığımızdan bahsetmek istiyorum...
1001. defa söylemiş olmam üzerine, şehre 3 (pardon 2) günlüğüne gelmiş olduğumuzdan, uzun süreli bir ulaşım kartı almayı düşünmedik. Hemen hemen tüm metro istasyonlarının girişinde bilet ve kart satılan bir bölme var. İhtiyaçlarınıza göre hangi kartları almanız gerektiği, fiyatları ve süreleri orada belirtiliyor. Metro haritası çok fazla yoğun olduğu için, sürekli oradan oraya aktarma yapacağız, sürekli aktarma bilet basacağız dediğinizi duyar gibiyim. Öyle bir şey yok. Aktarma esnasında metro istasyonundan dışarı çıkmadığınız sürece ekstra bir bilet basmıyorsunuz. Yani bir biletle 3-4 hat değiştirebilirsiniz. Bu yüzden bana 10'lu bilet 2 günde yetti. Fazlasına ihtiyaç duymadım. Fiyat: 14,5 €.

Şehirde Dikkatimi Çeken Ayrıntılar & Önerilerim

  • İlk defa yurtdışına çıktığım için, bana Fransa'nın kokusu bir başka geldi. Bu konuda ciddiyim. Ülkenin havası farklı kokuyor. Bunu oradayken de çokça belirttim.Sanırım vanilya, tereyağı ve biraz da beyaz sabun karışımı bir koku gibi. Tam tanımlayamıyorum. 
  • Paris'te Murat ismi sanırım çok meşhur. Saint Germain'de "Murat" isimli mücevher mağazası oldukça ilgi çekiyordu. Parc des Prince stadyumu yakınlarında ise "Murat Sokağı" vardı. 
  • Seine Nehri'nin kenarlarında eğer duvar varsa, oralarda çok fazla gezinmeyin. Feci amonyak kokuyor...
  • Klasik gelecek ama, Fransızlar sahiden İngilizce bilmiyorlar. Herhangi bir markette veya bir restoranda İngilizce bir şey söylediğinizde suratınıza böm böm bakıyorlar... 
  • Marketlerde cam kavonoz içerisinde yemek üzere hazırlanmış salyangozlar çıkabilir her an karşınıza. Bu ihtimale karşı yanınıza bir kese veya poşet bulundurun derim ben. 
  • Bazı Mcdonalds'larda meşrubat türü olarak sadece Heineken bira ve su satılıyor.
  • Cumartesi ve Pazar günü çok fazla yürüdük. Hatta telefonumdaki sağlık uygulamasının adım sayar ölçütüne göre ortalama iki günde 39.981 adım atmışım. Neredeyse 40bin adım. Bu da yaklaşık 26 km ediyor. Kilo vermiştim zaten döndüğümde...
3 günlüğüne gitmiş olmama rağmen, kendimi  haftadır oradaymış gibi hissetmiştim. Kendimi hala oraya ait hissediyorum aslında. İçimdeki diğer Burcu, hadi kalk git, Paris'e yerleş diye ciyak ciyak başımın etini diyor; ancak bunları yapacak cesareti bulamıyor hiçbir zaman kendinde. Vaktim olsaydı daha fazla kalırdım orada emin olun. Şimdilik benim için bile 3 gün yeterli oldu; fakat şehirde kaybettiğim o 1 gün, beni fazlasıyla üzdü.

Gezemediğim tabii çok fazla yer var. Şimdilik öncelikli olarak görmek istediğim yerleri gezdim sadece. Gidemediğim yerler, benim için Paris'e bir daha gelmek için alt neden oluşturuyor aslında. Ve evet yine gideceğim. Bu sefer daha şehri bilir ve daha rahat gezeceğim orada...

Burcu G.











You Might Also Like

0 yorum